Şehir suyu kaynaklarının optimal seviyede, sürdürülebilir biçimde değerlendirilebilmesini sağlamak sadece kararlaştırılmış önlemlerin uygulanması ile değil aynı zamanda su kaynaklarının ve su kullanımının önemine dair toplumun bilinçlendirilmesini de kapsayan oldukça sistematik ele alınası süreçler içeren bir konudur.
Aralıksız yağmurlarla tanıştığımız son yıllarda, yağmur suyu rezervuarlarının oluşturulması ve geliştirilmesi de bir diğer üzerine düşünülüp değerlendirilmesi gereken alan. Yağmur suyunun depolanması maliyeti düşük ve basit bir metot ayrıca. 532 yılında İmparator Justinianus tarafından inşa ettirilen, 52 basamakla yer altına inilen Yerebatan Sarnıcı İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılmış. Binlerce yıl sonra birçok yerde şimdi bu yöntem tekrarlanıyor. Depolama kapasitesi ise 100 bin metre küp.
Tatlı su kullanımı artıyor. Çevre Bakanlığı Türkiye’deki en ciddi çevre sorununun su kirliliği olduğunu belirtiyor. Türkiye Tabipler Birliği, su kaynaklarının korunumuna gereken önem verilmediği takdirde on yıl içerisinde Türkiye’nin “su fakiri ülke” kategorisine girme riskiyle karşı karşıya olduğunu ifade ediyor üstelik. Dörtte üçü sularla kaplı Dünya’nın 80 ülkesi (%40’ı demek oluyor bu) susuzlukla boğuşuyor ve bu tedirgin edici verilere dayalı sonuç bildirimleri gösteriyor ki su tasarrufuna yönelik iyileştirmeler, buluşlar ve işe yarar çözüm önerileri suyu tükenmekte olanlar ve susuzluk çekenlerle buluşmayı beklemekte halen.
(Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu 2018)
“Dünya Meteoroloji Örgütü’nün öngörüsüne göre, 2025 yılından itibaren üç milyardan fazla insan su kıtlığıyla karşı karşıya kalacak. Su kullanımı bilinci oluşması ülkelerin gelişmişlik endeksleri ile doğru orantılı. Özellikle en çok tüketim tarım amaçlı su kullanımında.

Bir diğer ele alınası sebep ise hali hazırdaki su potansiyelinin kirletilmesi. Zaten kısıtlı ve on yıl içinde bulması ciddi boyutlarda zorlaşacak olan tatlı su kaynağı, sanayi atıkları ve evsel atıkların arıtılmaması ile düzeltilemez, geri dönülmez biçimde kirleniyor. Burada ortaya çıkan husus içinse şu kıyas dikkat çekmekte: Tuzlu sudan tatlı tatlı suya kaynak “dönüştürme” maliyetli görünürken, kirlenmiş sudan arıtma ile temiz su eldesi çok daha büyük maliyet gerektiriyor (elbette sağlık açısından risk de oluşturarak).

Sayılara boğulmak bazen hoş olmasa da susuzluktan boğulma riski yaklaşırken bazı kıyaslamalar yapılmalı nerede yanlış yapıldığını görebilip, problemin kaynağına dokunarak verimli çözüm yolları oluşturmak adına. Her problem çözmek isteyenin geçtiği yollardan geçer gibi. Türkiye’de toplam su varlığının yaklaşık %75’i tarımsal sulamada kullanılıyor, bu oran Avrupa’da %33. Güney Avrupa’da ülkemizdeki rakamlara yakın bir yüzdede su oranı sulamada değerlendirilirken, belli ki toplam oranı Kuzey Avrupa’nın bilinçli su kullanımı düşürüyor. Bu rakamlar da insani bir etkiye tekrar selam çakmakta elbette: Toplumun gelişmişliği ve eğitim düzeyi çevre bilincini etkiliyor ve bilinçli toplumlarda doğa ve insan sağlığının korunmasına dair doğal olarak daha iç açıcı rakamlar elde ediliyor. Bir diğer topraktan toprağa, ülkeden ülkeye dikkat edilesi husus da şu olabilir: İçilen içeceklerde kullanılan suyun içeriği yani su ayak izi. Maldivler veya Malta’da arıtılmış deniz suyu ile yapılmış bir kola servis edilecektir, Hindistan’da sipariş verdiğiniz işlenmiş yağmur suyundan elde edilirken.
- Bir Tişört için Ne Kadar Su Tüketiliyor?
- Su Ayak İzi hakkında daha fazla bilgi
- Yağmur Suyu Hasadı
- Hindistan Enerji Santrallerini Su Kıtlığı Yüzünden Kapatıyor
Gözler önünde Malta örneği var, bilen var bilmeyen var. Malta, dünyanın en riskli su kıtlığı yaşayan ülkeleri listesinde ilk 10 arasında. Çeken bilir diyerek karar verme ve çözüm üretme yöntemlerine bakmakta fayda var. Malta’da su kaynaklarının bilinçli kullanımına dair çalışma ve edindikleri tecrübelere dair notlara Avrupa Çevre Ajansı’nın Malta’daki Enerji ve Su Ajansı ile gerçekleştirdiği mülakat ile ulaşmak mümkün. Ellerindeki verilere göre Malta çok yoğun nüfuslu bir alanda düşük su kaynağına sahip bir ülke. Yağış seviyeleri, Akdeniz iklimi ve yüksek sıcaklık nedeniyle düşük su kaynağına ulaşabildiklerini yorumluyorlar. Nüfusun sadece yarısına yetecek su kaynağına sahipler üstelik, kağıt üzerinde. Bu nedenle 1982’den beri deniz suyunu tuzdan arındırma metodu ile su elde ediyorlar. İhtiyaç açığını daha da kapatmak adına su geri kullanımı programı başlatmışlar. Malta, sadece kendi çapında bir örnek. Ne nüfus yoğunluğu, ne de turist kapasitesi ile Türkiye ile kıyaslayamayız insan faktörünü de işin içine katınca. Düzenli artış gösteren bir iyileştirme çalışması yapıyorlar, tuzlu suyu tatlı suya “dönüştürme” pahalı bir çözüm gibi görünse de dışarıdan bakılınca.

Kültürden kültüre, ülkeden ülkeye değişen su kullanımı ve tasarruf biçimlerinde mesela İsrail atık suyu arıtarak kaynak oluştururken, Avustralya ise su tüketimini suyun fiyatlandırılmasını yükselterek yarıya indiriyor. Geri dönüştürülmüş suyun, “atık su” olmadığını anlatabilmek de bir bilinçlendirmedir ek olarak. İsrail bunun en iddialı örneğini sergiliyor üstelik çölün ortasında. Başkente yakın atık su arıtma tesislerinde elde edilen su 140 milyon metre küp ve tarımda bu kullanılıyor. Dünya’nın hemen her ülkesinde en çok su tüketiminin gözlendiği alan tarım iken, uzman teknoloji, karar mekanizmalarının kararlılığı ve ekonomik yeterlilik bu örnekte olduğu gibi su fakirliğinden verimli su kullanımına geçişin imkansız olmadığını gösteriyor. İçme suyunun yarısından fazlasını deniz suyunu tuzdan arındırarak elde eden ve atık suların yüzde %86’sını arıtarak tekrar kullanıyorlar.
Su akıp yolunu coğrafyaya, o coğrafyanın kaderini belirleyişine göre teknolojisiyle, ekonomisiyle, toplum bilinci ile buluyor yani. Demografik, sosyo-kültürel, jeolojik, ekonomik ve daha binbir türlü trendler ele alındığında ülkeden ülkeye, toplumdan topluma farklılık gösteren çözümler, iyileştirme yöntemleri, yaptırımlar ve çalışmalar görmek mümkün. Su bakımından zengin, maden suyu kaynakları, üç tarafını çevrelemiş denizler ve akarsu yatakları ile şanslı, su tasarruf sistemleri geliştirme ve verimliliğinde, su kaynaklarını korumada ise risk altında hisseden ülkemizde su kirliliğinin önüne geçmek başlıca öncelik olmalı. Kaynakların değerlendirilmesi ise mühendisliğin ve bilimin sesine kulak verildiği sürece zaten su gibi akıp yolunu bulur, umalım.
Kaynaklar: European Environment Agency, https://www.isu.gov.tr